Her insanın hayatında karşılaştığı zorluklar ve kayıplar, bazen toplumsal bir gerçeklik haline gelir. Türkiye’nin bilinmeyen bir köşesinde, Figen Mahallesi'nde yaşayan insanların dramı, sıradan bir yaşamın ötesine geçiyor. Bu mahallede yeni doğan bebeklerin çoğu, doğuştan sağır ve dilsiz olarak dünyaya geliyor. Durumun yalnızca aileler için değil, bütün toplum için ciddi sonuçlar doğurduğu göz önüne alındığında, Figen Mahallesi, kaderin acımasız bir yüzü olarak karşımıza çıkıyor. Ailelerin ve sağlık kuruluşlarının bu konuya ilişkin düşünce ve mücadelelerine dair kapsamlı bir bakış sunacağız.
Figen Mahallesi, küçük ama kendine has bir yapısı olan bir yerleşim birimi. Ancak burada yaşayan insanların yaşam koşulları, sosyal yapıları ve sağlık hizmetlerine erişimleri, birçok sorunu beraberinde getiriyor. Yapılan son araştırmalarda, bu mahallenin yeni doğan bebeklerinin yüzde yetmişinin doğuştan engelli olduğu tespit edilmiştir. Uzmanlar, bu durumun genetik, çevresel ve sosyo-ekonomik koşulların birleşimi ile açıklanabileceğini belirtiyor. Genetik hastalıkların bu oranda yaygınlaşmasının ardında yatan başlıca nedenler arasında akraba evliliği gibi sosyal faktörler öne çıkıyor. Ayrıca, bölgede yeterli sağlık hizmetinin olmaması ve bilinçli hamilelik takibinin yapılmaması, bu sorunun büyümesine katkıda bulunuyor.
Figen Mahallesi’nde doğan engelli bireylerin aileleri, çocuklarının yetiştirilmesi ve eğitim süreçlerinde büyük zorluklarla karşı karşıya. Ailelerin bir kısmı, mali durumlarının yetersiz olması nedeniyle çocuklarına gerekli tedavi ve eğitim hizmetlerini alamıyor. Bu durum, çocukların topluma entegre olma şanslarını engelliyor ve ailelerde derin bir kaygı yaratıyor. Yerel yönetimlerin aksayan sağlık ve sosyal hizmetleri, aileleri yalnız bırakıyor. Oysa ki engelli çocukları olan ailelere yönelik daha fazla destek sağlanması, bu bireylerin topluma kazandırılması açısından büyük önem taşıyor. Figen Mahallesi’nde yaşayan ebeveynler, çocuklarının sağlıklı bir yaşam sürmesi için gerekli kaynakları bulma mücadelesini veriyor. Çocuklarının hayatı için birer savaşçı haline gelmiş durumdalar.
Figen Mahallesi’nde yaşanan bu trajik durum, yalnızca yerel bir sorun olmanın ötesinde, Türkiye genelinde engelli bireylerin yaşadığı zorluklarla da bağlantılı. Ülkemizde engelli bireylerin toplumsal yaşama katılmalarını sağlamak amacıyla çeşitli yasal düzenlemeler yapılmasına rağmen, bu düzenlemelerin yerinde uygulanması ve toplumsal farkındalığın artırılması kritik bir önem taşıyor. Mahallede yaşayan insanlar, sadece kendileri için değil, tüm engelli bireyler için haklarının savunulması ve ihtiyaçları için seslerini yükseltmeye çalışıyorlar. Figen Mahallesi’nde yaşananları duyan toplum, engelli bireylerin yaşam şartlarını iyileştirmek için daha fazla adım atmalı. Sosyal hizmetler, devlet desteği, eğitim ve sağlık hizmetleri gibi başlıklar, toplumda engelli bireylerin entegre olmasının ve hayat kalitelerinin artırılmasının anahtarları olacaktır.
Figen Mahallesi’nde yaşanan bu trajedi, yalnızca bireysel değil, toplumsal bir hastalığın ifadesidir. Herkesin sağlıklı bir yaşam sürdüğü, eşit fırsatlar edindiği bir dünyada bu tür durumların yaşanmasını istemek, sadece bir hayal olmamalıdır. Bu mahalledeki insanların yaşadığı sorunlar, aynı zamanda Türkiye’nin geleceği için de büyük bir ders olmalıdır. "Figen Mahallesi’nde sesimizi yükseltelim" diyerek başlayacağımız adımlar, belki de bu topluluğun kaderini değiştirebilir. Unutulmamalıdır ki, her ses, krizlerin çözümünde önemli bir rol oynayabilir ve herkesin eşit haklara sahip olması, hepimizin sorumluluğudur.