İsrail ordusu, son dönemde yaşanan çatışmalar ve soyakırım psikolojisinin ağır sonuçlarıyla yüzleşiyor. Son birkaç hafta içinde, 18 asker intihar etti. Bu rakam, bölgedeki gerginliğin ve psikolojik baskının ne kadar derin bir etki yarattığının somut bir göstergesi. Uzmanlar, intiharların ardındaki nedenlerin sadece kişisel yaşantılar değil, aynı zamanda savaş ortamının yarattığı cinsiyet, kimlik ve militarizmle de sıkı sıkıya bağlı olduğunu vurguluyorlar. Bu durum, hem askerlere hem de ailelerine derin bir acı ve kaygı veriyor.
İsrail ordusunun kadrosunda görevlendirilen birkaç asker, yıllardır süren çatışmaların ve yaşanan kayıpların ortağı olmaları nedeniyle ciddi ruhsal sorunlar yaşamaktadır. Askerler, görevleri sırasında, şiddetin ve ölümün sıkça yaşandığı bir ortamda mücadele etmek zorunda kalıyorlar. Bu durum, intihar oranlarının yükselmesine neden oluyor. Son beş yıl içinde, İsrail ordusunda yaşanan intihar sayısının dikkat çekici bir artış göstermesi, hükümetin ve askeri yetkililerin bu durum üzerine yeniden düşünmelerine neden oldu. Uzmanlar, askeri ortamda psikolojik destek hizmetlerinin yetersizliğine işaret ederek, askerlerin tedavi edilmesi ve rehabilite edilmesi gereken önemli bir grup olduğunu belirtiyor.
Çatışma zamanlarında, askerin karşılaştığı ağır psikolojik durumlar, hemen herkesin tahmin edebileceğinin ötesinde etkiler yaratmaktadır. Bireyler, her an ölüm korkusu ve hayatlarını kaybetme ihtimali ile savaşmak zorunda kalıyor. Hayatta kalma içgüdüsü, öncelikle askerlerin kendilerini koruma eğiliminde olmalarını sağlarken, kritik anlarda doğru kararlar almayı zorlaştırabilmektedir. Çatışma sırasında yaşanan travma ve kayıplar, ardından gelen ruhsal problemleri tetikleyen etmenlerdir. Yoğun stres, anksiyete ve travma sonrası stres bozukluğu gibi rahatsızlıklar, uzun vadede intihara kadar gidebilen sonuçlar doğurabilmektedir.
Askerlerin yaşadığı psikolojik buhranın yanı sıra, toplumda şiddet ve çatışmanın normalize olması, bireylerin psikolojik tahribatını daha da derinleştiriyor. İntiharlar, yalnızca askeri bir sorun olarak algılanmamalıdır. Toplumun genelinde yaygınlaşan bir sorun olarak ele alınmalı ve tüm kesimler tarafından desteklenmelidir. Askerlerin ve ailelerinin yanında olmak, toplum olarak üzerimize düşen bir sorumluluktur. Eğitim, destek ve bilgilendirme projeleri, bu ağır yükün hafifletilmesine yardımcı olabilir.
Sonuç olarak, İsrail ordusunda intihar eden 18 asker, birer sayısal veri değil, ardında derin psikolojik travmalar ve kaybedilmiş hayatlar bırakıyor. Bu olaylar, toplumda daha geniş bir farkındalık yaratmak için bir fırsat sunuyor. Askerlerin ruhsal sağlıklarını korumak adına acil önlem alınması gerektiği açık bir gerçek. Hem devlet, hem de sivil toplum kuruluşları harekete geçmeli ve askerlerin ihtiyaçlarına yönelik etkili programlar geliştirmelidir. Bu, bireylerin hayatlarını kurtarmanın yanı sıra, gelecekte benzer dramların yaşanmamasını sağlamak için de önemli bir adımdır.