Ülkemizin köklü gelenekleri arasında yer alan zanaatların yaşatılması her geçen gün daha da önem kazanıyor. Bu kapsamda, Anadolu’nun küçük bir köyünde yaşayan ve 60 yılı aşkın süredir dede yadigarı mesleğini devam ettiren bir ustanın hikayesi, geleneksel sanatların sadece bir zaman diliminde var olmadığını, aynı zamanda genç nesillere ilham verebileceğini gösteriyor. Yıllar boyunca birçok insanın hayatına dokunan, evlerini süsleyen ve kültürel mirası geleceğe taşıyan bu ustanın yaşam öyküsü, aynı zamanda mesleki bilginin ve tutkunun önemini de gözler önüne seriyor.
Mehmet Usta (65), Türkiye’nin kuzeybatısında, tarihi dokusu ve doğal güzellikleriyle öne çıkan bir köyde doğmuş ve büyümüştür. Ailesi boyunca süregelen zanaat geleneği, onu küçük yaşlardan itibaren ustalarının yanında çalışmaya yönlendirmiştir. Dede yadigarı mesleği, marangozluk alanında, özellikle de el yapımı ahşap işçiliği üzerinedir. Halen daha köyün en gözde atölyelerinden birinde, bir zamanlar dede ve baba mesleği olan bu zanaatı sürdürmekte. Yıllar boyunca çevresindeki insanlara el yapımı değerli eşyalardan, mobilyalara kadar pek çok çeşit ürün üretmiştir. Her bir eserinde yalnızca ustalığını değil, aynı zamanda sevgi ve özverisini de barındırmaktadır.
Usta, yaptığı işleri sadece birer ürün olarak değil, aynı zamanda ailesinin ve kimliğinin bir parçası olarak görmektedir. Elinden çıkardığı her parça, geçmişten gelen bir hikayeyi günümüze taşıyarak, nesi olduğu daha iyi anlaşılmaktadır. Bu nedenle, her işin başında büyük bir titizlikle çalıştığını, malzeme seçiminden işleme aşamasına kadar büyük bir özenle hareket ettiğini ifade ediyor. "Her bir parça, ruhumun bir parçası gibi," diyor. "Dede ve babam bana öğrettikleriyle, sadece bir beceri değil, aynı zamanda bir yaşam felsefesi de kazandırdılar." Mehmet Usta’nın sözleri, geleneksel zanaatların sadece fiziksel bir iş değil, ruhsal bir yolculuk olduğu gerçeğini gözler önüne seriyor.
Yaşadığı zorlu süreçlere rağmen, Mehmet Usta, genç nesillerin bu tür geleneksel sanatlara yönelmesi için elinden geleni yapmaktadır. Köyde düzenlenen atölye çalışmaları ve seminerlerle, gençlere marangozluk sanatını aktarmak için sıkça etkinlikler düzenlemektir. Usta, "Mesleği yalnızca öğrenmelerine değil, aynı zamanda bu kültürel mirası devam ettirmelerine yardımcı olmak istiyorum," diyerek, gençlerin bu alanlara ilgisini artırmaya yönelik çabalarını vurguluyor. Kendisine yardımcı olmaya gelen gençlerin gözlerindeki öğrenme hevesi, ona her zaman ilham vermiştir.
Ancak, Mehmet Usta’nın hikayesi sadece bir bireyin başarı öyküsü değil, aynı zamanda geleneksel el işçiliğinin ve kültürel mirasın ne denli önem taşıdığını da gözler önüne seriyor. Günümüzde modern teknoloji ve sanayileşmenin hızla yayılmasıyla birlikte geleneksel zanaatların kaybolma riski altında olduğunu aşikâr. Bununla birlikte, Mehmet Usta gibi ustaların çabalarıyla birlikte bu geleneklerin yaşatılması mümkündür. Usta, “Zanaatım bir miras; bunu yaşatmak ve genç jenerasyona aktarabilmek için elimden geleni yapıyorum,” diyerek, mesleğinin geleceği için umut vaat etmektedir.
Mehmet Usta, yalnızca bir marangoz değil, aynı zamanda bir hikaye anlatıcısıdır. Ürettiklerinin her birinde, köklerinden gelen bir anlatı ve keşif vardır. Geçmişin izlerini taşıyan her bir eserde, adeta kıymetli hazineler barındırmaktadır. Usta, sadece işine değil, aynı zamanda insanlara olan yaklaşımına da büyük önem vermektedir. Atölyesine gelen ziyaretçilerine, mesleğine olan tutkusunu ve zanaatın inceliklerini anlatmak için zaman ayırıyor. Böylece, her yeni neslin bu zanaata olan ilgisini ve sevgisini alevlendirmeye yardımcı olmaktadır.
Sonuç olarak, Mehmet Usta'nın hayat hikayesi sadece bir zanaatkarın yaşamından çok daha fazlasını ifade ediyor. O, kültürel ve geleneksel değerlerimizi yaşatan bir miras taşıyıcısıdır. Zanaatin ve el sanatlarının bu denli kıymetli olduğu bir dünyada, Mehmet Usta’nın hikayesi, herkesin gözünde bir ilham kaynağı olmayı sürdürüyor. Her biri bir sanat eseri olan el yapımı ürünleriyle, geçmişi geleceğe bir köprü gibi taşımakta; genç nesillere ise bu zanaatin önemini anlamaları için bir yol haritası sunmaktadır. Zamanın durmadığı ve dünyanın hızla değiştiği bir ortamda, Mehmet Usta gibi ustaların varlığı, geleneksel sanatların ve el işçiliğinin geleceği için umut verici bir gösterge olmakla birlikte, tüm zanaatkarların ve sanatçıların yaşamlarına anlam katmaya devam etmektedir.