Son yıllarda dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olan Çin, birçok uluslararası analistin ve yatırımcıların dikkatini çekmeye devam ediyor. Ancak, gün geçtikçe artan endişeler, Çin ekonomisinin beklenmedik bir düşüş yaşayıp yaşamadığını sorgulatmaya başladı. Özellikle, büyüme rakamlarındaki düşüklük, işsizlik oranlarının artışı ve gayrimenkul sektöründeki sıkıntılar, ülkenin ekonomik istikrarını tehdit eden etkenler arasında öne çıkıyor. Peki, Çin ekonomisi gerçekten bir uçurumdan mı yuvarlanıyor? Bu yazımızda, son durumu ve olası etkilerini detaylı bir şekilde inceleyeceğiz.
Çin, son yıllarda hızla büyüyen bir ekonomi olarak dünya sahnesinde kendine büyük bir yer edinmişti. Ancak, finansal piyasalardaki dalgalanmalar ve içsel sorunlar, bu büyümenin sürdürülebilir olup olmadığını sorgulatıyor. 2023 verilerine göre, Çin'in gayri safi yurtiçi hasılası (GSYİH) büyümesi, beklentilerin oldukça altında kalarak yalnızca %3,2 seviyelerinde gerçekleşti. Bu, aslında Çin için alarm zilleri çaldıran bir durum; zira ülke, yıllar önce sırasıyla %10 ve daha üzeri büyüme rakamları ile dikkat çekmişti. 2021 yılının sonunda başlayan döngüsel yavaşlama, artık kriz işaretleri vermeye başlamış durumda.
Bir diğer dikkat çeken durum ise, genç işsizlik oranlarındaki artış. 2023 yılının ikinci çeyrek verilerine göre, 16-24 yaş arası gençler için işsizlik oranı %21,3 seviyelerine yükseldi. Genç işsizlik oranının bu denli yüksek olması, ülkedeki ekonomik dengenin ne kadar hassas bir durumda olduğunu gösteriyor. Bu durum, sosyal huzursuzluğa ve huzursuzluğa yol açarak, aslında ülke yönetiminin de üzerinde düşünme gereği hissettiği bir mesele haline geldi.
Çin'in ekonomisinde önemli bir rol oynayan gayrimenkul sektörü, son yıllarda ciddi bir sıkıntı içindeymiş gibi görünüyor. Ülkenin en büyük gayrimenkul geliştiricisi Evergrande’nin yaşadığı iflas süreci, sektördeki güveni sarsmış durumda. Gayrimenkul fiyatlarının düşmesi ve inşaat projelerinin hali hazırda yarım kalması, hem yatırımcılar hem de dar gelirli aileler için zorlu bir dönem başlatıyor. Bu durum, dolaylı olarak tüketici güvenini de olumsuz etkiliyor; zira tüketicilerin gayrimenkul yatırımlarına olan inancı azalmaktadır.
Yüksek kira fiyatları, artan yaşam maliyetleri ve gelir düşüklüğü, ailelerin alım güçlerini de düşürürken, gerek yurt içinde gerekse yurt dışında ticaret yapmak isteyen girişimcileri zorluyor. Yaşanan bu belirsizlik, tüketim harcamalarının da azalmasına neden oluyor ve dolayısıyla ekonominin büyüme hızını daha da yavaşlatıyor. Bu noktada, hükümetin alacağı önlemler ve reformlar, ülkedeki ekonomik krizin derinleşmesini önleyebilir.
Çin hükümeti, 2023 yılında büyümeyi artırmak amacıyla çeşitli teşvikler açıklasa da, bu çabaların kısa vadede etkili olup olmayacağı merak ediliyor. Alınan önlemler arasında iş gücü piyasasını canlandırma, işletmelere mali destek sağlama ve farklı sektörlere yönelik yatırımlar söz konusu. Ancak, bu önlemlerin ne ölçüde başarı sağlayacağı ve yatırımcılar üzerinde nasıl bir etki yaratacağı büyük bir soru işareti.
Sonuç olarak, Çin ekonomisi pek çok tuhaflık ve belirsizlik ile karşı karşıya. Gelişen durumu, dünya ekonomisi üzerine de etki yapabilecek boyutta. Global bağlamda ülkeler, bu ekonomik dalgalanmaların ortaya koyduğu riskleri göz önünde bulundurarak tedbir almalı ve olası durumlarla başa çıkmaya yönelik stratejiler geliştirmelidir. Çin, her ne kadar büyümeye devam etme çabası içinde olsa da, aksaklıkların giderilmesi ve ekonomik sürdürülebilirliğin sağlanması adına daha etkili ve güçlü adımlar atılması gerekmektedir.