Son dönemlerde Türkiye'de yaşanan cinayet vakaları arasında en çok dikkat çekenlerden biri, 5 yaşındaki Melike'nin trajik ölümü oldu. Küçük kız, evinde maruz kaldığı korkunç muamele sonrası hayatını kaybetmiş ve cesedi bir gölde bulunmuştu. Olayın ardından baba ve üvey anne gözaltına alındı. İki sanık, 25 Ekim 2023 tarihinde ilk kez hakim karşısına çıktı. Bu dava, Türkiye'de çocuk hakları ve aile içi şiddet konularında dikkat çekici tartışmalara neden oluyor.
Melike’nin kaybolduğu haberi, ailesi tarafından emniyete bildirildiği andan itibaren başta medya olmak üzere toplumda büyük bir infial yarattı. Küçük kızın bulunması, uzun süreli bir aramanın ardından mümkün oldu. Bodrumda bulunan bir gölde Melike’nin cansız bedeninin bulunması, Türkiye’deki çalışma ve güvenlik sistemlerinin sorgulanmasına yol açtı. Aile içi şiddet ve çocuk ihmalinin sosyal bir sorun olarak ele alınması gerektiği konusunda yapılan çağrılar, bu trajik olayla birlikte yeniden gündeme geldi. Dava, kamuoyunun yakından izlediği ve sosyal medyada gündem oluşturan konular arasında yer aldı.
Davanın ilk duruşması sırasında baba ve üvey annenin ifadeleri dikkat çekti. Baba, Melike'nin ölümü ile ilgili her türlü sorumluluğu reddetti. Üvey anne ise, çocuğun ölümü ile ilgili anlatımlarını çelişkili bir şekilde sundu. Mahkeme sürecinde, iki sanığın avukatları savunmalarını yaparken, Melike’nin ailesi ve toplumsal gruplar adalet bekleyişini sürdürüyor. Bu bağlamda, çocukların korunmasına yönelik yasaların gözden geçirilmesi ve uygulamaların sıkılaştırılması talep ediliyor. Duruşma sonrası açıklama yapan çocuk hakları savunucuları, bu davanın yalnızca Melike için değil, tüm çocuklar için bir dönüm noktası olması gerektiğini ifade etti. İşkence, şiddet ve istismar iddiaları, dava sürecinin en önemli noktalarından birini oluşturuyor.
Ülke genelinde yaşanan bu tür olayların artması, toplumda ciddi bir kaygıya neden olmakta. Uzmanlar, aile içindeki sorunların gizli kalmaması ve çocukların her türlü suistimale karşı korunması adına toplumda daha fazla farkındalık oluşturulması gerektiğine dikkat çekiyor. 5 yaşındaki Melike’nin yaşadığı trajedi, sadece bir aile hikayesi değil, aynı zamanda tüm toplumun kolektif vicdanında açılan derin bir yaradır. Bu davanın sonucunun nasıl olacağı ise merakla beklenmektedir. Türkiye, bu acı olayla birlikte çocukların korunması ve aile içindeki şiddetle mücadele konularında daha sert ve etkili yasal düzenlemelerin yapılmasına ihtiyaç duymaktadır. Adaletin tecelli etmesi, yalnızca Melike için değil, onun gibi birçok çocuk için de umut ışığı olacaktır.